bugün

entry'ler (92)

anne

beni seven ilk kadın...

benim sevdiğim ilk kadın...

insanları sevmeyi, dünyayı sevmeyi, insanlığı öğreten ilk kadın...

el kadar bebesin. altına falan yapıyorsun. doğru dürüst yürüyemiyorsun bile. malın önde gidenisin yani. kendi haline bıraksalar 24 saatte ölür gidersin yani. bokunda boğulursun.

ama bırakmıyorlar işte. öpüyorlar. kokluyorlar. okşuyorlar. en soğuk günlerde bile sıcacık hissettiriyorlar sana kendini. aptalca gülümsemelerinin yegane sebebi oluyorlar.

ilk defa geldiğin ve hiç tanımadığın bir gezegende her şeyi tanımak, anlamak, anlamlandırmak hepsi onların sayesindedir. en başta sevgiyi öğretiyorlar, sonra geriye kalan şeyleri... ellerinden geldiğince, kültürleri yettiğince... karınca kararınca yani...

insan olmak ne demek eğer bu dünyada birileri bunu iyi anlamışsa bunun tohumlarını ilk olarak anneleri ekmiştir kalplerine. sevgisiz büyüyen insanların insanlıktan nasiplerini almamış olmaları tesadüf değil...

anne olmanın ne olduğunu anlayamam hiçbir zaman ama tahmin edebilirim. ektiğim kıçı kırık bir tohumu sularken, onun büyümesini, fidan olmasını, ağaç olmasını, meyve vermesini izlerken heyecanlanıyorsam ve bu basit olay bile beni iyi hissettiriyorsa, bir annenin çocuğuna gösterdiği ilgi, şefkat ve değerin bunun milyonlarca katını olduğunu tahmin etmek zor değil.

annelik kutsaldır diye bir klişe var ya. az bile söylenmiş. her anne bir tanrı sayılır. kadın olmak, kız olmak, dişi olmak, xx kromozomuna sahip olmak tanrının bir lütfu. tanrı yardımcısı gibi bir şeysin. dünyaya birilerini getiriyorsun.

insan doğuruyorsun insan bunun daha ötesi olamaz... hatta bütün bunları idrak edememiş, kadınları ikinci sınıf olarak gören öküzleri bile...

milliyetçilik

türk milliyetçiliği ile türkiye milliyetçiliği çok farklıdır.

siz türk milliyetçiliği yapıp, türkiyedeki yaşayan diğer insanları dışlarsanız birbirinize düşman olursanız o ülke kalkınamaz birbirleriyle didişmekten.

türkü, kürdü, lazı, çerkezi ve daha tüm etnik kökenlileri türk bayrağı altında toplayıp türkiye milliyetçiliği yapmak gerekmektedir.

bunun en güzel örneği amerika birleşik devletleridir. her milletten vatandaş tek bir bayrak altında toplanıp ülkesinin gelişmesine katkıda bulunuyorlar. almanyada türklerden tutun da bir çok farklı milletten insan alman vatandaşlığı alıp almanyanın en üst kurumlarında yöneticilik yapmakta, almanyanın gelişmesinde pay sahibi olmaktadırlar.

bizim burada öz ülkücü dediğimiz insanlar ülkenin önündeki en büyük engellerden bir tanesi.

bir çok konuda olduğu gibi milliyetçilik konusunda da başarısızız.

sultanahmet meydanında çinli diye korelileri döverek milliyetçi olunmaz. en büyük milliyetçi ülkesine hizmet edendir.

sokakları süpüren çöpçü bile eğer işten kaytarmıyorsa, doğru düzgün işini yapıyorsa o adam milliyetçidir. bir memur eğer mesai saatlerinde işten kaytarmıyor, kendi vatandaşlarının işlerini yapmak için çalışıyor, güleryüzlü bir şekilde insanlara hizmet ediyor, devletinden aldığı maaşı hak etmeye çalışıyor ise o adam da milliyetçidir.

o yüzdendir ki aslında dünyadaki en çok milliyetçiyim diye geçinenlerin ülkesi olmamıza rağmen aslında dünyada en az milliyetçiye sahip ülkeyiz...

90larda çocuk olmak

ben çocukken daha pokemon daha meşhur değildi. ash seni seçtim pikaçuuu diye bağıramıyordu. roket takımı ibnelik peşinde koşamıyordu.

biz tom ve jerry ile, sevimli hayalet casper ile, şirinler ile, ninja kampumbağalar ile büyüdük. sonradan pikaçu çıktı, power rangers çıktı, mahallenin muhtarları çıktı, çılgın bediş çıktı, yılan hikayesi çıktı, ruhsar çıktı.

hügo vardı bide. hügonun amk...

90 lar...

milyarlarca yıllık dünya tarihinin en güzel 10 senesi. tam bir efsane. 2000 den sonra boku çıktı tabi. dünyanın en güzel çocukluk geçiren nesli olarak 2000 den sonra sanki hayat bizden intikam aldı. her şey boka sardı.

neyse biz güzel şeylerden bahsedelim...

valla ne anlatayım bana götü boklu bir bisiklet almışlardı ben o an mutluluktan kalp krizi geçirecektim. o günkü mutluluğumu hayatım boyunca unutmayacağım ve bir daha öyle bir mutluluk hissedemeyeceğimi de biliyorum. büyüyünce araba aldım ama hiç umursamadım mesela. büyüyünce güzelliklerin bir çoğunu kaybediyor insan. çocukluk bir başka şey.

48 li pastel boya takımım vardı. resim dersine onu götürüp millete hava atardım. yasemin vardı sınıfın en güzel kızı. bir tek onun kullanmasına izin verirdim boya takımımı.

o gün uzaktan bana bakan bir arkadaşım başka bir arkadaşıma;

ibnedeki havalara bak. altı üstü çöp adamı bizden farklı renklerle çiziyor. duyanda picasso sanacak pezevengi dese haksız sayılmazdı. ama naparsın çocukluk işte. olur öyle şeyler.

mahalle maçı yapardık. boncuklu silahlarla savaş yapardık. taso biriktirir taso oynardık. bilye oynardık. sağda solda torpil patlatırdık. atari oynardık. süper mario da prensesi kurtarıp dururduk.

daha internetin henüz çıkmadığı, internet kafelerin olmadığı dönemlerden bahsediyorum.

ibne internet yüzünden sokakta oynayan bir tane çocuk kalmadı çünkü. hepimizi hapsetti içine.

ilaçlama amaçlı duman sıkan arabaların peşinden koşmak vardı.

sanal bebek beslerdik. şimdi o sanal bebeği düşünüyorum da ne kadar aptalca bir şeymiş. göt kadar aletin içinde noktacıklarla hayvana benzeyen saçma sapan bir şey var. ama onunla mutlu oluyorsun. çocukluk gerçekten güzel şey.

tetris oynardık lan daha ne diyim ben... şimdiki bebeler i-phone x ile oynuyor.

birbirinden güzel türk filmleri vardı... hangi birini sayim ki, hepsini en az 100 kere izlemişizdir. şimdikiler gibi değil. teknoloji yok belki ama sıcaklık var, samimiyet var... hababam sınıfı var lan daha ne olsun...

güzel günlerdi güzel...

bu arada 90 larda çocuklukla ilgili en güzel şeyi en sona sakladım...

3310 diyip susuyorum. anladınız onu siz...

bu benim öyküm

herhangi bir müzik tarzını beğenmiyor olabilirsiniz, herhangi bir şarkıyı veya herhangi bir şarkıcıyı da beğenmiyor olabilirsiniz.

zaten zevkler ve renkler tartışılmaz diye bu yüzden söylemişler. kimisi müslüm baba dinler, kimisi mozartın 1500. senfonisini. kimisi atilla taş dinler, kimisi frank sinatra. kimisi mihriban türküsünü dinler, kimisi bitch i am madonna dinler. kimisi piyano sesini sever. kimisi davul zurna sesini.

herhangi bir tarzı sevdiği için hiç kimse geri zekalı diye nitelendirilemez.

kimse kimsenin tarzını beğenmek zorunda değil. kendisinin beğenmediği bir müzik tarzını dinleyen insanlara gerizekalı demek şerefsizliktir(en kibar tabirle). sonuçta herkes aynı şeyleri beğenmek zorunda değil. insanlara saygı duymayı, hoşgörüyle yaklaşmayı öğrenebilseniz keşke sayın saygısız ibneler.

neyse ki sözlüğümüzde böyle insanlar yok. *

veganlardaki et yiyeni canavar gibi gösterme tribi

doğadaki angut kuşları, ornitorenkler, hint kurbağaları, panda karıncaları, patagonya tavşanları, peygamber devesi çekirgeleri ve mavi ayaklı sümsük kuşları dahil olmak üzere tüm canlıların bildiği çok basit bir kural var.

o da yaşamak,üremek ve neslin devamını sağlamak için öldürmek... bu çok basit bir kural.

karıncayiyenler karıncaları öldürürler. aslanlar ceylanları, kaplanlar tavşanları, çakallar ise sincapları boğazlarlar. böcek böceği hüpletir, balık balığı gümletir...

kısacası güçlü güçsüzü yer, ve evrim sadece güçlüleri ayakta tutar...

siz veganlar şuan iskelet sisteminiz, kaslarınız, beyin hücreleriniz bu denli gelişmiş ise bu sizin et ve hayvansal ürünler tüketen atalarınız sayesindedir. eğer bizim atalarımız hayvansal ürünler tüketmeseydi bugün hepimiz hobbit gibi dolaşırdık ortalıkta. daha önemlisi zekasız insancıklar olarak yaşardık. einsteinin ataları et yemeseydi einstein öyle zeki olamazdı. çünkü beyni gelişmezdi. bu konuya yüzeysel bakmayın lütfen. çünkü evrim 1 kişilik ömrü değil, milyonlarca yılı kapsar. doğduğundan beri hiç et yememiş bir insan aptal olmaz belki, ancak şuandan itibaren hiçbir insan et yemezse, binlerce yıl sonra doğan bütün insanlar aptal olur. yavaş yavaş gelişim süreci eksiye doğru gider. yeni gelen her nesil biraz daha noksan olur.

kısacası zevk için hayvanları öldürmek, katledip kürklerini kıyafet yapmak, ayıları öldürüp postlarını şömine başına sermek, geyik kafalarını tablo yapmak gibi caniliklere karşı olmak hepimizin boynunun borcu.

ancak hayvanlar ile beslenmek zorundayız... örneğin balığın insana olan faydaları saymakla bitmez. balık tüketimimizi arttırmak zorundayız. özellikle gelişme çağındaki bir çocuğa sen hiçbir şekilde hayvansal gıda vermez isen o çocuk yeterince gelişemez. vücüdundaki hiçbir sistem düzgün gelişmez. anne sütü ne kadar önemliyse, anneden emmeyi bırakan çocukların hayvan sütü içmeleri de onları gelişimi için o kadar önemli. yumurta da çok önemli bir besin. içinde bir canlıyı oluşturan her türlü kaynak var sonuçta. aynı şekilde peynir, yoğurt, kaymak, tereyağ ve bir çok hayvansal gıda insanlar için çok önemli. sadece et değil mevzubahis olan.

doğadaki en gelişmiş hayvanların etobur hayvanlar olmaları tesadüf olabilir mi? et ve diğer hayvansal gıdaları tüketmek insan neslinin gelişimi için son derece elzemdir.

hayvanları kafeslere kapatmayalım, zevk için öldürmeyelim ama onları yemek zorundayız. bu konuda empati yapamayız. eğer bir antilop olsaydınız bir aslan sizi sorgusuz sualsiz yerdi. ben hiç duymadım antilopların yaşam hakkını savunan bir aslan.

olaya hayvan hakları olarak bakacak olursak, bir kurbağanın kaptığı sineğin de yaşama hakkı vardır. ancak kurbağa, kurbağa neslinin devamı için o sineği kapmak zorunda...

doğanın belli başlı kuralları var. bunu değiştiremezsiniz...

nasıl nefret toplumu olduk

refah içinde yaşayan toplumlara bak, orada kimse kimsenin dinini, dilini, ırkını, inancını önemsemez. onlar için önemli olan tek bir şey vardır;

-iyi bir insan mısın?
-yoksa kötü bir insan mısın?

eğer iyi biriysen inancın, görüşün, ırkın ne olursa olsun kabul görürsün. ama kötü biriysen kendi öz kardeşi bile olsan dışlarlar seni.

ancak bizde bu durum tam tersidir. onlarla aynı görüşteysen, dini falan da kullanıyorsan ne kadar kötü bir insan olursan ol seni kabul ederler içlerine. ancak farklı bir görüşteysen dünyanın en iyi insanı bile olsan düşman olurlar sana. bu da toplumdaki cehaletin en büyük göstergesidir.

biz 1071 de bizans imparatorluğunu yendik,

1453 te haçlı ordusunu yendik,

1915 te bütün avrupayı yendik,

ama 2018 de hala cehaleti yenemedik...

boşanan erkeğin ömür boyu nafaka vermesi

nafaka dünyadaki en iğrenç şeydir. belki kadınlar bunun farkında değil ancak bu nafaka işi kadınlığa edilmiş en büyük hakarettir. kadın ile erkeğin eşit olmadığı nafakadan bellidir. kadınlar aciz varlıklar mıdır ki nafaka alıyorlar erkekten? kendi çalışıp kendine bakamıyor mu kadın?

işin içinde çocuk varsa o ayrı tabiki. adam kendi çocuğu için para vermeli mutlaka. kendi çocuğun sonuçta eşek gibi vereceksin. her türlü bakımını da üstleneceksin. ancak çocuksuz boşanmalarda nafaka akla mantığa aykırıdır.

ben evlendikten 6 ay sonra boşanan ve 10 yıldır nafaka alan kadın tanıyorum. nafaka kesilmesin diye başka bir adamla evlenmiyor ama yıllardır beraber yaşıyorlar.

adam 6 ay evli kalmış, 10 yıldır kadına nafaka ödüyor. başkasıyla evlenmiş mutlu bir yuvası olmuş, hatta ikinci evliliğinden çocukları da olmuş, ama hala 10 yıl önce yaptığı evlilikten dolayı yabancı bir kadına para ödüyor. kendi öz çocuklarının hakkı olan parayı yabancı bir kadına ödüyor.

o kadın da hem evlenmiyor, hem de sigortalı bir işte çalışmıyor nafakası kesilmesin diye. yıllar önce 6 aylık evli kaldığı kerizin parasını alıyor sürekli. iğrenç bir adalet sistemi...

özgecanın babası ve nihat doğanın yemek yemesi

biricik kızı için üstelik vahşice öldürülen kızı için ağza alınmayacak sözler etmiş bir insan müsveddesiyle aynı masada bulunmaması gerekirdi. ailesine yapılan ayıp bir arkadaşın borç alıp geri vermemesi, ya da bir kiracının kirayı geç getirmesi gibi bir ayıp değil. yapılan ayıp yeryüzünde yapılabilecek en büyük ayıplardan bir tanesiydi. böyle bir ayıbın iyi niyet göstergesi falan olamaz.

sikeyim böyle iyi niyeti, ölmüşünüzün namusuna hakaret eden biriyle barışmak nedir? hangi özür kapatır bu ayıbı? hadi diyelim ki insanlık ettin affettin. telefonda helalleşirsin, ben seni affettim allaha havale ediyorum der kapatırsın. pişmiş kelle gibi fotoğraf çekilip medyaya servis etmek nedir?

nihat doğanın niyeti açıkça belli. özgecan üzerinden prim kasmak. hemen instagramında resmi paylaşıp edebiyat parçalamış. gündem yaratma çabası işte. toplumsal değer yargılarıma ve ahlak kurallarına en ufak bir saygısı olmayan bir adamdır kendisi. o yüzden onun bu görüşmeyi talep etmesini anlarım. ancak özgecanın babası adam değilmiş.

senin kızın trafik kazasında ölmedi. senin kızına tecavüz edilerek vahşice katlettiler. kim bilir ne acılar çekti ölürken kızcağız... onun namusuna dil uzatan nihat doğanın karşısındayken suratına sağlam bir tokat atmadıysan benim gözümde adam falan değilsin sen mezhebi geniş baba müsveddesi...

atamın duvardaki portresi

yeni bir ofis açtığımda kalem bile almadan ilk önce atatürk portresi alırım ofisime. asarım en güzel köşesine. yalnız amaç onu putlaştırıp tapmak falan değil. zaten kendimi öyle kemalist falan diye kalıplara da sokmam.

eski ofisim:
görsel
yeni ofisim:
görsel

ben sadece seviyorum bu adamın yüzünü görmeyi. yapacağım herhangi bir işte başarısız olma ihtimalimi düşündüğümde aklıma atatürk geliyor. atatürk neler başarmış sen boktan bir işi mi başaramayacaksın diyorum kendi kendime...

dul bir bayanla bekar bir erkeğin evlenmesi

gayet olabilir bir durum.

şahsen ben bir dulla evlenirim eğer seversem. gerçekten seversem çocuğu da olsa evlenirim. hatta çocuğuna babalıkta yaparım. kendi çocuğumuz olursa birbirinden ayırmam çocukları da.

dul olması kötü olduğu anlamına gelmez bir insanın. belki de şerefsiz bir kocası vardır ve boşanmış olabilir. geçmişte yaptığı hatalar, tecrübesizlikler, yanlış seçimler kimseyi kötü biri yapmaz. aksine o insanlar mutlu olmayı daha çok hak ediyor. insanları yargılamaktan bıkmadınız mı amk yobazları. azıcık insan olun artık.

dünyayı iyilik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey demiş adamın biri. siz de artık gericiliği bırakın, insanları sevmeyi öğrenin. kimseyi sevmediğiniz için kimse tarafından sevilmiyorsunuz...

erkekler neden bu kadar ahlaksızlaştı

her şeyin başı seks...

çok ciddiyim bak. seksi rahatça yapabilen toplumlara bak, bir de yapamayan toplumlara bak. seks yapamayan adamların aklı fikri seks olur. bir türlü aklından çıkmaz bu. kendini geliştiremez. okumaz, anlamaz, üretmez. varsa yoksa seks düşünür. aklı fikri odur. dikkat edin seks yapamayan adamlar kitap bile okumayan cahil insanlardır. bir adamın tek derdi seks olunca aklına eğitim, kültür, sanat, bilim falan gelmiyor doğal olarak.

diğer taraftan seksin bir tabu olmadığı toplumlarda, seks yapan kadına orospu gözüyle bakmayan toplumlarda insanlar hem cinsel ihtiyaçlarını kolayca karşılar hem de diğer açılardan kendilerini geliştirirler.

çünkü seks erkeğin dna sına kodlanmış. illa ki yapacak o seksi. yaparsa aklını başka alanlara yönlendirebilir. yapmazsa aklı fikri seks olur ve başka şey düşünemez...

batılı ülkelerde hamile kadın gören bir insan o kadının çok hoş gözüktüğünü ve bir bebeği olacağı için çok şanslı olduğunu düşünürken, bizim ülkemizde hamile kadınlar sokağa çıkmasın tahrik unsurudur deniliyor. al sana ülkenin özeti...

ernesto che guevara

hayatında gratis kataloğundan başka bir şey okumamış cahil ergenlerin eleştirdiği koca yürekli adam.

ölmeden önce çocuklarına yazdığı veda mektubunda yazdığı tek bir cümle ile nasıl bir insan olduğunu özetlemiş adeta;

'dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı daima yüreğinizin en derin yerinde hissedin'.

amerikayla savaştı bu adam. amerikanın en son istediği şeydi kübada devrim olması. yaptı. amerikaya rağmen hemde. küba devrimini yaptıktan ve ülkedeki huzuru sağladıktan sonra gözünü bolivyaya dikti. sırada bolivya devrimi vardı. çünkü orada bolivyalılara zulmeden bir diktatör vardı. oysa ki che ne kübalıydı ne de bolivyalıydı. kendisi arjantinliydi.

kübada devrim yaptın. fidel castro sana bakanlık verdi. ömrünün sonuna kadar yetecek para, şan, şöhret. kübalılar sana tapıyor. kral gibi yaşayacaksın kübada. elinin tersiyle itiyor hepsini.

bolivyaya gidiyor. kübada saraylarda yaşamak varken bolivya dağlarında sefalet içinde yaşıyor. halkına zulmeden bir diktatöre karşı gerilla mücadelesi veriyor. iyi direniyor hemde. ta ki amerika devreye girene kadar. amerika ikinci bir küba vakası istemiyor. kübayı kaybettikleri gibi bolivyayı da kaybetmek istemeyen amerika tüm gücüyle che ye saldırıyor ve esir alıyor. sonra da acımasızca öldürüyorlar zaten.

kral gibi yaşamak varken sefalet içinde ölen, inandığı şeyler uğruna savaşan, ağır astım hastası olmasına rağmen asla pes etmeyen, dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kişiye karşı yapılan herhangi bir haksızlığı kendi yüreğinin en derin yerinde hisseden bir adamdı.

şunu bilin ki hiç birimiz onun tırnağı olamayız. eleştirmeden önce okuyun. öğrenin. bilginiz olmadan fikriniz de olmasın. onun hakkında ne zaman bir şeyler okusam gözlerim dolar. başka insanların yaşadıkları zulümlere sessiz kalmayıp, hiç tanımadığı ve hatta kendi halkından bile olmayan insanlar için canını feda eden büyük bir insandı...

siz tanımadığınız insanlar için tırnağınızı feda eder miydiniz?

çirkin kızlara tavsiyeler

güzellik kavramı üzerine biraz düşünün. derin düşünün yalnız. güzellik ne işe yarar. güzel olmanın avantajları nelerdir. güzel olmadığım için ne kaybediyorum vs...

sonra gidin aynaya bakın. kendi güzelliğiniz üzerine düşünün. güzel misiniz çirkin misiniz bunun tespitini yapın.

sonuç çirkin çıkarsa izleyebileceğiniz iki yol var;

birinci yol güzel olmaya çalışmaktır. bunun için doğru makyaj tekniklerini öğrenip, kaliteli malzemeler kullanmak, sosyal medyada paylaştığınız fotoğraflara 800 tane falan filtre uygulamak, saç boyatmak, el ayak bakım yaptırmak, solaryuma girmek ve hatta estetik ameliyatları yaptırmak...

bu şekilde en azından suratınızda makyaj varken güzel olur, güzelliğe önem veren sığırlara kendinizi beğendirebilirsiniz. ancak siz naparsanız yapın sizin güzelliğiniz için sizin yanınızda olan sığırlar sizden daha güzel birini bulduklarında yanınızda bir saniye durmayacaklardır.

ikinci yol benim tavsiye ettiğim yoldur. çirkin olup olmama konusunu siktir edin. güzel olmanın size sadece güzelliğe önem veren sığırların sahte sevgilerinden başka bir şey kazandırmayacağını bilin.

mesela eğer birisi sizin paranız için sizinle birlikteyse, paranız bittiğinde o kişi yanınızdan gidecektir. güzellikte aynı para gibidir. birisi eğer güzelliğiniz için sizin yanınızdaysa, güzelliğiniz kaybolduğunda ya da sizden daha güzel birini bulduğunda sizin yanınızda asla durmaz. yani güzellikte para gibi sahte insanlar kazandırır sadece size.

ama eğer birisi sizin iyiliğinizi, vicdanınızı, kalbinizi, aklınızı, karakterinizi yani kısacası insanlığınızı seviyorsa işte o zaman çirkin de olsanız her zaman kazanan siz olursunuz...

imamhatipte istiklal marşının arapça okutulması

bakın arkadaşlar bunlar türklükle başak geçmeye başladılar artık.

küçücük çocuklar, hepsi de türbanlı. ama o gariplerin hiçbir suçu yok biliyorum. küçücük çocuklar ne bilsinler anayasayı, vatanı, milleti, türkçeyi, arapçayı, marşı vs.

kaymak(am) bey izin vermiş, okul müdürü okutturmuş. kimse de sesini çıkarmamış. kardeşim bak bu anayasaya aykırı. istiklal marşımız türkçedir. anadilimiz haricinde okunmaz dememiş. sonra işte olanlar olmuş. yayında ve yapımda emeği geçen herkesin amk...

bakın türk marşı bu. türklerin istiklal marşı. açlıktan, sefaletten insanlar ölürken, yurdun her yerinde zengin piçi devletlerin karnı tok, sırtı pek askerleri cirit atarken, halkının uğramadığı zulüm kalmamış bir milletin marşı. ne olursa olsun yılmamış, dişiyle, tırnağıyla ülkesini kurtarmış, ölüme koşarak gitmiş onurlu bir milletin marşı.

zoru görünce araplar gibi ülkesini terk eden bir milletin marşı değil...

anası, avradını, atasını, dedesini, aklını, beynini, şerefini, haysiyetini, gelmişini, geçmişini siktiğimin araplarının dilinde okunmaz türk marşı. okunamaz...

hem anayasaya aykırı, hem akla, hem de vicdana...

sadece arapların dilinde değil, hiçbir dilde okutulamaz. türkçe okunur, göğsünü gere gere, bağıra çağıra okunur...

ya hak din budizm ise

yine bir cahil beyanı daha.

bizim milletimizin en büyük özelliği bilgisi olmadığı bir konuda fikir yürütme küstahlığıdır.

öncelikle budizm bir din değil bir yaşam felsefesidir. buddha öldükten sonra cahil bir güruh buddha yı ilahlaştırarak, putlarını yaparak ona tapmaya başladılar. adam yaşarken ben sıradan basit bir insanım, bana tapmayın diye diye dilinde tüy bitti ama nafile.

kısaca budizm şunu anlatır;

yaşam acı ve üzüntüyle doludur. bunların en büyük kaynakları da insanların nefsi ve bencil istekleridir. isteklere, arzulara ulaşamamak insana üzüntü ve huzursuzluk verir. ulaşsan bile hep daha fazlasını isteyeceğin için bu huzursuzluk hep devam eder. eğer bir kişi nirvanaya ulaşmak istiyorsa tüm bencil isteklerinden arınmalıdır. her türlü aşırı istekten ilgisini kesen kimse üstün insandır ve nefsini terbiye ederek huzura ulaşabilir...

hayatta en hakiki mürşit ilimdir

ilim olmasaydı bugün insanlık çoktan yok olurdu. zamanında veba salgını nasıl insanlığın yarısını yok ettiyse geriye kalan insanlar ilim sayesinde vebadan kurtuldu. bugün esamesi bile okunmayan birçok hastalık ilim sayesinde ortadan kalktı. eskiden verem hastalığı bugünün kanseri gibiydi. yakalanan herkesi öldürüyordu. bugün verem gripten daha tehlikesiz bir hastalık. çünkü aşısı bulundu.

belkide 50 yıl sonra kanser aşışı bulunacak ve kanser olan insanlar 5 dakikada kanserden kurtulacak. bunların hepsi ilim, eğitim, öğretim sayesindedir. ilimden uzaklaşan toplumlar yok olmaya mahkumdur.

türkiyenin hali hiç iç açıcı değil bu bakımdan...

osurmak orucu bozar mı?
kaç yaşındaki kıza türban takmak lazım?
kadınla erkek aynı asansöre binerse abdest bozulur mu?

bizim hala tek ilgilendiğimiz şeyler bu saçmalıklar silsilesi. millet ameliyat yapan robotlar üretti, uzaya mekik gönderdiler. biz hala uygun adım yerimizde sayıyoruz...

aldatmayan erkek

adamdır, süperdir, helal olsun falan bunlar saçmalık.

nasıl ki bir insanı adam öldürmediği için, banka soymadığı için, kimseye tecavüz etmediği için takdir etmiyorsanız, kimseyi aldatmadığı için de takdir etmenize gerek yoktur. zaten olması gereken normal bir şey yapıyordur kimseyi aldatmayarak.

ayrıca aldatan erkek, erkeklerin bile arkadaşlık yapmaması gereken erkek türüdür. sevdiğine bu kötülüğü yapan normal arkadaşına neler yapmaz...

türk kızlarındaki göt kalkıklığının nedenleri

olm ufacık boyu var türlü türlü huyu var diye tabir ettiğimiz kızların etrafında köpek olan yüzlerce erkek olursa onlar da kendilerini bir şey sanar tabi.

kezbanın biri çıktı yılaaaaan örümcek falan dedi 3 günde 500.000 abaza takip etti kızı... napsın şimdi götü kalkmasın mı?

insanlığın en büyük sorunu

sanırım çok fazla şey yazmak gerekecek buraya. çünkü insanlığın çok fazla sorunu var. ancak hepsini çözmenin tek bir yolu var. onun adı empati. evet empati bütün her problemin ve insanlığı kurtarabilmenin tek ütopik yoludur.

ütopik dememin sebebi insanlık kavramını oluşturan insanların hepsinin aynı anda empati yapmasının imkansız oluşundandır. insanlar bireysel olarak empati yapabilirler. ancak her insan empati yapamadığı sürece bu yeterli gelmeyecektir.

herkes empati yapabilseydi insanlık nasıl kurtulurdu? empati nedir, ne işe yarar görelim;

öncelikle empati kişinin kendi bilincini başka bir bilincin yerine koyarak, karşısındakinin yaşadıklarını, duygularını, hissettiklerini, düşüncelerini denemeden ve/veya yaşamadan kendi bilincinde yaşatarak anlayabilme becerisidir.

evet empati bir beceridir ve herkes yapamaz. zaten herkes yapabiliyor olsaydı dünyada tek bir sorun bile kalmazdı. bu dünyadaki bütün kötülüklerin asıl kaynağı empati yapamayan insanlardandır.

ne kadar psikopat, hırsız, terörist, tecavüzcü, dolandırıcı, dedikoducu, düzenbaz, katil, terörist yani kısaca ne kadar kötü insan varsa bütün bu insanların ortak özelliği empati yapamıyor oluşlarıdır.

örneğin hiroşimaya atom bombası atan pezevenk onu atarken empati yapabilseydi o bombayı atmazdı. şu anda ben orada olsam ve bir başkası benim ailemin bulunduğu yere bomba atsa, o acıları, o kaosu bize yaşatsa ne hissederdim acaba diye düşünse o bombayı asla atamazdı.

empati yeteneği arttıkça vicdan beslenir. vicdan büyüdükçe kötülük düşünemez insan. çünkü insanın vicdanı kendisinin en büyük düşmanıdır. dünyadaki hiç kimseden korkmasa bile kendi vicdanından korkar insan. kimse ona zarar veremese bile kendi vicdanı çok büyük zararlar verebilir. yastığa kafasını koyduğunda beynini kemirir vicdan. uyutmaz, huzur vermez asla o kişiye. o yüzden vicdansız kişilerin böyle sorunları yoktur. kötülüklerini rahatlıkla yapabilirler ve kendilerine hesap sorabilecek bir vicdanları olmadığı için rahattırlar.

birilerine kötülük yapan insanları düşünün. kötülüğün adı, cinsi, türü, boyutu fark etmeksizin sadece düşünün. bunun içinde küçücük zararsız bir dedikodu, ya da büyük vahşi bir cinayet hiç fark etmez. hepsi birer kötülüktür. ve bu kötülüğü yapan insanlar eğer empati yapabiliyor olsalardı yine de bu kötülüğü yapmaya devam edebilirler miydi?

kötülük yaptığı kişinin o anda hissettiklerini düşünebilseler, çektikleri acıyı, içine düştükleri müşkül durumu hayal etseler, yaa ben bu kötülüğü yapıyorum ama başka birisi bana aynı kötülüğü yapsa ve ben bu kötü duruma düşseydim ne hissederdim diye düşünmek suretiyle vicdani bir muhasebe içerisine girselerdi hala kötülük yapmaya devam edebilirler miydi?

kötü insanlar empati yeteneği olmayan insanlardır. dolayısıyla vicdan ve iyi niyet bulundurmazlar. hayatlarında hiçbir zaman iyiliği tatmamış, iyi bir insan olabilmenin verdiği hazzın bilincinden yoksunlardır. çünkü bu hazzı bir kere yaşamış bir insan asla bir daha kötü olamaz.

her zaman söylerim bu dünyayı kurtarabilecek tek şey empatidir. aklınıza gelebilecek veya bugüne kadar yaşadığınız her türlü sorun ve haksızlığın çözümü empatidedir. empati becerisi olan bir insan ne vicdansız olur, ne adaletsiz olur ne de kimsenin hakkını yer. yani eğer herkes bu beceriye sahip olabilseydi yeryüzünde cenneti yaşıyor olurduk...

ancak empati ve vicdan nakli henüz tıbben gerçekleşmediği ve muhtemelen gerçekleşmeyeceği için bu söylediğim ütopik bir hayalden ibaret olarak kalacaktır.

ve maalesef içinde bulunduğumuz durum reel bir distopyadır...

kadınların nedense ülke meselelerini konuşmaması

bakın size empati nasıl yapılır öğreteyim. şuan bir kadın gibi düşünüp öyle bir entry gireceğim bu başlığa;

-3 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz edilen bir ülkede yaşayan bir kadınım ben. her yıl yaşım 1 yaş artıyor. ve yaşımın her artışında başıma gelecek taciz, tecavüz olasılığı da artıyor. büyüdükçe, olgunlaştıkça, güzelleştikçe daha da tehlikenin içindeyim. gece sokağa çıktığım için tecavüzü hak etmiş oluyorum. veya dışarıda kısa bir elbise giydiğim için tecavüzü hak ediyorum. yemeğin tuzunu fazla attığım için kocamdan dayak yiyorum ve polise bile gidemiyorum. sayın cumhurbaşkanımızın kadın ile erkeğin eşit olduğuna inanmıyorum dediği bir ülkenin kadın vatandaşıyım ben. çok afedersiniz ama sikmişim ülke meselelerini. benim kendi meselelerim bana yeter...